27 Şubat 2014 Perşembe

Tarihte Bugün - Beni Bak Bizim Oolan Gibi Köşe - 27 Şubat


AHH IV. HENRY AHH

Merhaba sevgili FERIPEDIA tombilikleri... Günün anlam ve önemini anlattığımız bir yazımızla daha karşınızdayız, bak el sallıyoruz sana.. Postanenin orda..

27 Şubat 1984

Kadim zamanlarda Avrupa'dayız. Tam bir keşmekeşin ortasında kalmış olan Avrupa kıtası, kah Latinlerin gladyatörlerinden, kah Vikinglerin burunlarını kaşıyarak sorunlarına çözüm bulmasından, kah kuzeyin oğlu Volkan Konak'tan biçare düşmüştü. Bu minvalde insanları birleştirecek bir unsur, bir oluşum, bir şey gerekliydi. Önce ayakkabı kutusu denendiyse de o zamanlar tutmadı. O halde biz de bir dil yaratalım, adı İngilizce olsun dediler. Anglo-sakson'ya köyündeki Dilci Baba Türbesi'ne gidip çapıt bağlandı. Kurbanlar kesildi. Lokumlar dağıtıldı. Paralar eritildi. Ve bunun gibi saçmasapan bir sürü şey yapıldı. Ve en sonunda "emergency" diye yazılıp "imörcınsi" diye okunmasına karar verilerek İngilizce bulunmuş oldu.

Umut Sarıkaya'ya saygılarımızla


Günler günleri, Reza'ların euro kovaladığı gibi kovalamasının ardından m.s. 1984 yılında, büyük üstad, ingilizce fenomeni, bu blogun çıkışında bir çok katkısı olan, blog yazarının kardeşi (ama kan bağı yok) koca kafalı bir bebek doğdu. Adını ünlü bir Alman filozoftan alan Mehmet M., daha sonra İngilizce'ye, frizbiye ve liposakşına merak saldı ancak İngilizce'de karar kılarak, Anadolu topraklarında adeta bir güneş, en olmadı 3000 wattlık bir spot ışığı gibi doğdu. Yârenlik konusunda master ve doktorasını tamamladıktan sonra süper güçlerini fark eden Mehmet M., Okut-Man olarak göreve başladı ve cahillerin düşmanı, diğerlerinin bacanağı konumuna kısa sürede yükseldi. Aynı gün farklı yıllarda olan olaylara baktığımızda ise, Mehmet M.'nin doğuşu belki Dominik Cumhuriyeti'nin Haiti'den ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesinden (1844. araştırdık hey yavrum hey) veya Olusegun Obasanjo'nun Nijerya'nın seçimle gelen ilk başkanı olmasından (1999) daha önemsiz olabilirdi.

"İngilizce mi lan o?"

İyi ki doğdun kardeşlerin efendisi... ;)




14 Şubat 2014 Cuma

Tarihte Bugün - Aziz Yıldırım's Day ya da Sövgülüler Günü


ANGARA YANIPDURU
(kişiye özel yazıdır)

Yurtta kalan öğrencilerin altı aydır yatmayan burslarının bir defada toplu olarak yattığı gün gibi bir gün olan bugün hakkında aydınlatıcı bir yazı yazmasak olmazdı. Yazdık oldu.

14 Şubat 1985

Takvimler (özellikle miladi olanlar) yukarıdaki tarihi gösterdiğinde, Ankara yanıyordu. Fakat neden yanıyordu? Behzat Ç. ve ekibi yüzünden değil tabi ki. Tomalar kabilesinin yıllık biber dansı yüzünden de değil. Çünkü o gün sevgililer günüydü. (bkz. sürtünme sonucu ısınma)

Burada senin de reklamın yayınlansın istiyorsan iste bana ne lan!


Bir hastane odasında, cılız bir çığlık atılmaktaydı bu tarihte... Ve doğan bu çocuk, Nicolas Anelka'ya olan benzerliğiyle dikkatleri bir anda üzerine çekmişti. Ancak çocuğa inatla Fatih Burak ismi verilmişti. Yıllar yılları kovaladı ve bu arkadaşımız koyu bir Fenerbahçeli olması, çay merakı ve Yıldız Teknik Makina okuması dışında bir çok olumlu özelliği de vardı. Ve inatla Nicolas Anelka'ya benzemeye devam ediyordu. Belki bi' ton açığı. O kadar ki, muz ortaları göğsünde yumuşatıp doksana takmaları ve Fransa'ya olan sempatisi bu benzerliği daha da artırsa da annesi inatla oğlunun anka kuşu gibi olduğunu iddia etmekteydi. (eli öpülesi analar, analarımız)

Yani efendim, sevgililer günü, aşk günü, şu günü bu günü olarak adlandırdığımız bu tarih aslında Fatih Burak Ş.'nin doğum gününden başka bir şey değildir. Gerisi zaten tüketim çılgınlığı...

Das Çılgınlık



p.s.: Doğum günün kutlu olsun Burak!




12 Şubat 2014 Çarşamba

Tarihin Ön Balkonu - Mısır Mitolojisi II


BARDAKTA MISIR MİTOLOJİSİ

İlk yazımıza gelen, ayakkabı kutusundan çıkan paralar kadar fazla ilgiye istinaden yeni yazımızla karşı karşıyayız. Mitoloji neydi? Mitoloji emekti. O halde varsın dünya dönedursun, biz tee ebesinin örekesindeki tarihe dönelim ve bakalım bu yaratılış olayları nasıl olmuş antik Mısır'da. Biberliyelim co.

Mısır Mitolojisinde Yaratılış ve Bir Takım Olaylar

Mısır mitolojisinin kökenine indiğimizde el fenerlerimizi yaktık ve gördük ki, coğrafi özellikler burada da iş başında. Benim dayı oğlunun dediğine göre, Mısırlılar başlangıçta evrenin (kenan) kaosun siyah sularıyla kaplı olduğuna inanırlardı. Sonra krem peynire inanmaya başladılarsa da, bu azınlıkta kalan bir durumdu. Ne ise. İlk Tanrı Re-Atum, Nil nehrinin her sene taşması gibi, bu simsiyah sulardan kızgın kumlara atılıverdi ve böylelikle de Tanrılar sistemi başlamış oluyordu. 3-5-2 sistemiyle oynamak isteyen Re-Atum, önce iki adet Tanrı daha meydana getirdi. Meydana gelen Tanrılar, biber gazı ve tomalarla karşılandı ancak geri adım atmadılar. 10'uncu günün şafağında doğuya bakan bu Tanrılar, Şu (hava) ve Tefnut (nem) olarak adlandırılır. Bazı inanışlarda da Arçil ve Şota olarak adlandırılan Şu ve Tefnut iki çocuk sahibi olup güneye yerleştiler. Bu iki çocuk da dünyayı meydana getirdi. Çocuklar Nut (gök) ve  Geb (yer) adlarını alıp Atatürk İlköğretim Okulu'na kaydolduktan sonra dünya dönmeye başladı. Şu ve Tefnut emekliliklerinin tadını çıkarıp sağda solda gezinirken, tabi bu arada fesyten de yer bildirimi yapmayı ihmal etmiyorlardı, karanlıkta kayboldular. Babaları Re-Atum (yeniden Atum anlamına da gelir, hatta Rüstem Batum anlamına da gelebilir) bir gözünü bunları aramaya gönderdi. (oha!) Yavrılarına kavuştuğunda da hunharca ağlamaya başladı ve bu göz yaşları dünyaya düşüp insanları meydana getirdi. 

Re-Atum, yavrılarına kavuştuğunda göz yaşlarına hakim olamazken.


Re-Atum'un evladı Osiris, Mısır'ın kralıydı. Ya nerenin kralı olacağıdı ya. Mısır'ı muassır medeniyetler seviyesine çıkartmak için canla başla çalışan Osiris'in bir de erkek kardeşi vardı; Seth! Seth, itin uğursuzun önde gideniydi. Okumayacağını anlayınca sanayiye verilen ve böylelikle kaportacı olan Seth, aynı zamanda evrendeki kötülüğün kaynağı pis bir kişilikti. Osiris'i öldürüp yerine kral olan Seth zamanında Mısır, adeta bir Las Vegas haline gelmiş, kumar, içki, dönen taso gibi nice kötü alışkanlıkların merkezi olmuştu. Bu sırada palazlanmakta olan Osiris'in oğlu Horus, babasının kanını yerde komamak için harekete geçti ve Seth'i yenilgiye uğratıp çöllere sürdü. Seth böylelikle çöl tilkilerinin ve fırtınalarının tanrısı olurken, ikindi namazını müteakiben Osiris'i mumyalayan Anubis (kimin eli kimin cebinde lan?) sayesinde Osiris ölülerin tanrısı, Horus ise kral ve firavunların atası oluyordu. Peki Anubis ne oluyordu? Saksı değildi. En çok ona söz verilmeliydi. Evet.

Anubis (en çok ona söz verilirken)

şimdilik finito...




7 Şubat 2014 Cuma

Günün Anlam ve Önemi - 1 Şubat ve daha da mühimi 7 Eylül


BİR YENİDEN DOĞUŞ HİKAYESİ
(Dikkat! Romantizm falan içerebilir.)
        Takvimler 7 Eylül 2008'i gösterdiğinde aslında dünyada çok da mühim şeyler olmaktaydı. Lakin İstanbul ilinin Fatih semtinde daha mühim bir olay yaşanmaktaydı. FERIPEDIA'nın tek yazarı Ferhat Ç., elindeki cep telefonuna mutlu mutlu bakmaktaydı. Paralelinde Gülçin D. de aynı eylemi gerçekleştirmekteydi, çiçekler açmaktaydı, böcekler uçmaktaydı, kelebek falan filan işte. Ha bi de peygamber devesi var o ayrı. Ne ise. 

       Biz çocukken hep ilerideki yaşantımızın ne olacağını, nasıl olacağını ve bu ilerideki hayatta yanımızda yârimiz olarak kimin bulunacağını düşünürdük, herkes de hayallere dalardı falan. (bkz.pembe panjurlu ev ve daha da bkz. Angelina Jolie) Babama geleceğimin nasıl olacağını sorduğumda aldığım tek popüler cevap vardı: "Allah bilir..." Beni dini bir cevapla geçiştirdiğini düşünür kızardım tabi ki. Neticede babamdı o. Her şeyi bilmekle mükellefti. Örneğin 'parke nedir?' soruma yanıt alabildiğim tek insandı. (zamanın google'ı işte) Fakat bu sorumda tıkanıp kalması akıl almaz bir durumdu. Neyse dedim, mecbur bekleyip göreceğiz. Bu açıdan ve aslında diğer her açıdan baktığımda hep beklenendi Gülçin D. Ve 7 Eylül 2008'de o hep beklenen olduğuna dair inancım daha bir artmış oldu. İnsan hep kendisiyle baş başadır. İnsan için önce "ben" vardır, "sen, o, biz, siz, onlar" hep sonra gelir. Fakat bu kez yine bir klişeyi yerinden söküp atmış oluyorduk. "Ben" olmadan önce "biz" oluyorduk. Ve inanın bana sevgili okurcuğum, bu çok güzel, tarifsiz, böyle dondurmalı profiterol yemek gibi bir şeydi. (erkeğin kalbi midesi falan işte)

        
BİZ!

        Yıllar tepelerden aşağı koşan vahşi atlar misali* önümüzde yuvarlanırken, "biz" olmanın dayanılmaz hafifliği, her düştüğümüzde yolumuzdaki engeller sonucunda, ayağa kalkmamıza yardımcı oldu. Bu konuda özel teşekkür edeceğimiz bir çok insan var, kanımca sen de öylesin sevgili okur kişisi. Ama bütün karanlıklar, Sparta ordusunun üzerine gelen Pers orduları gibi dağıldılar, çünkü o dar koridorda sayılarının hiçbir önemi yoktu. Ve kalkanımız çok büyüktü; kalplerimiz!

       Takvimler yine kutlu bir günü gösterdi geçtiğimiz günlerde: 1 Şubat 2014! Ta en başından beri istediğimiz, hayal kurduğumuz, ne bileyim işte öyle bir adımı da atmış bulunuyoruz artık. Bu seneler boyunca her baktığımda "seviyor" çıkan papatya falım Gülçin'ime olan aşkım hiç azalmadı, bilakis artarak sürüyor. Ve artık kurdelenin de kesilmesiyle geriye bir adım kalıyor. İzlemeye devam edin, o da yakında sinemalarda olacak inşallah. Yayında ve yapımda emeği geçen herkesin gözlerinden öperken yazımızın sonunda bir şarkı sözü paylaşmadan olmaz;

" Rüzgar saçını süpürse mest olur bakışlarım,**
Adınla uyanır kulaklarım, yüzünle açar göz kapaklarım,
En güzel şiirlerimde kaleme adını sayıklatırım,
Odamın hayaletisin sessizliğine aşığım..."

 Teşekkürler Papatya'm!.. 




*Charles Bukowski'nin bir şiiri ve Direc-T grubunun Ama Hepsi Yalan adlı şarkısının sözü.
** Sagopa Kajmer adlı sanatçının Baytar şarkısının bir bölümü.