14 Eylül 2015 Pazartesi

7 Eylül 2015 Pazartesi

7 Years of Happiness

Bir "CHAOTILDE" Hikayesi

Yedi yıl... 2555 gün... 61320 saat... 3679200 dakika...

Küçük bir ev... Zorlukların birbiriyle yarıştığı, her geçen günün, bir önceki günden daha karanlık olduğu günler... Hiçbir geleceğin olmadığı, her şeyin paramparçalandığı, saçmasapan bir hayat... "Umut etmek" fiilinin üstü tozlanmış, "gülümsemek" kan içinde, "mutlu olmak" hiç gelmeyen ve artık beklenmeyen bir sevgili sadece... Dünya üzerindeki tüm enkazların bile daha mutlu olduğu, en karamsar yazarların bile elleri titremeden okuyamadığı bir günlük bu... Simsiyah sayfaları olan ve yazılan tüm harflerin parçalanarak ölürken feryat ettiği bir günlük...

Birden, tüm karanlıkları gözyaşlarına boğan bir küçük dokunuş... O kadar aydınlık ve saf ki bu ışık, gerçekliğine inanmak mümkün değil... O kadar uzun zamandır beklenen ki, geldiğine inanmak mümkün değil... O kadar kan kaybından sonra, hayatın çiçek açtığını görmek, gözlerinden şüphe ettiriyor insanı... 

"SEN" geldin sevgili... Dokundun sevginle karanlığıma... Her yer ışık oldu... Tüm güzel kelimeler mezarlarından kalkıp silkelendiler... Ve gelip yanıbaşımda durdular... O kadar güzeldi ki gülümsemen; tüm melekler kıskandı... Ve tarih, böylesine güzel bir aşkı henüz yazmamıştı...

Yedi yıl...

Her geçen dakika daha çok severek geçti... Ve geçmeye de devam ediyor... "İyi ki..." ile başlayan tüm cümlelerim sana oldu ve sana açıyor tüm papatyalar...

"Seni seviyorum." cümlesi hiçbir zaman yetmedi içimdeki "SEN" aşkını anlatmaya, ancak hangi lisanda böyle bir kelime var?

Demiş ya Mevlana; "Aşk, uçurumdan atlamak gibidir; bu yüzden sevgiliye 'Yâr' denir..."

Yârim... Hiç bırakma ellerimi... Gönlüm hep duada Allah'a, seni bana verdiği için...




Seni zeplin kadar kocaman seven, Chaotic'in... 

Chaotic&Clotilde

30 Temmuz 2015 Perşembe

Eski Yunan'da Düğün, Nişan, Söz ve Birtakım Olaylar Silsilesi - 1

OLYMPOS BELEDİYESİNİN BANA VERDİĞİ YETKİ

Günlerin kına çerezleri gibi küçük poşetcikler misali geçip gittiği bu yaz günlerinde düğünler, bayramlar, temaşa ve nümayiş sayısında büyük artış gören biz Feripedia Historical Company and Stuff ekibi dedik ki kendi kendimize; "Bu ay SSK'lar ödenmiş mi?" Sorunun yanıtını alamayınca Eski Yunan coğrafyasında bir kır düğününe gidelim ve kurtlarımızı bir güzel dökelim istedik. Anlatmaya başlamadan önce lütfen mitolojik hayvanlarımızı pistten alalım yalnız. Evet.

Eski Yunan'da Düğün ve Damadın İçince Sapıtan Eniştesi

Eski Yunan, aaah ahh dostlarım. Ne güzel yıllardı o yıllar. Henüz milattan önceydi her şey. Tüfek icat olmamış, mertlik bozulmamıştı. Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönüşmekte ve bu ormanların içindeki köylerde, şehirlerde nice düğün dernek kurulmakta, insanlar mutlu mesut yaşamakta, herkesin giydiğine kimse karışmamaktaydı.

Eski Yunan'da bir erkek kişisi - normal, düz erkek, tanrı, yarı-tanrı falan değil - evlenmek istediğinde önce eli ekmek tutuyor mu ona bakılırdı. İki somun Trabzon ekmeğini tek elinde tutabilen erkekler, evlenmeye hak kazanırlar, tutamayanlar tuttuklarıyla yetinirlerdi. Eski Yunan'da evlilik, kâdim Atina devletine erkek nüfus sağlamak, asker yetiştirmek, tapınak yapımında çalışacak amele açığını kapatmak ve ailelerin mallarına vâris bulunması amacıyla - bkz. kutsal amaçlar - yapılırdı. Önceden Atina erkekleri, Trablusgarp'tan Çorum'a, Sibirya'dan Çorum'a kadar herhangi bir memleketten kız alabiliyorken, dönemin Atina Cumhurbaşkanı "Arkadaş, ne biçim ırk olduk ya! Zenciye soruyorum 'Abi vallahi Atinalıyım' diyor, maviş gözlü sarışına soruyorum 'Da, da Atinalıyım ben' diyor. Zaten kriz kapıda, dur bir yasa çıkartayım da bu evlilik olayına bir kota koymuş olayım, kotayı aşanlara da megabayt başına vergi alayım" diyerekten, M.Ö. 451 yılında Epigami Yasası'nı yürürlüğe soktu. Bu yasaya göre Atinalı erkekler sadece Atinalı ve Çorumlu kadınlarla evlenebilecekti.

Eski Yunan'da erkeğin evlilik yaşı 30 civarıyken, Atinalı erkeklerin çok önem verdiği bekâret olayından dolayı kadınların evlilik yaşı 16/18 civarındaydı. "Henüz girmiş 13-14 yaşına, edalı işveli köylü güzeli" gibi masumane (!) türkülerin yakılmasına müsaade etmeyen Atina hükümeti, soylu kadınlar haricindeki kadınların evlilikleri hakkında söz söylemesine de müsaade etmiyor, ve ne gariptir ki Atinalılar "mal bölünmesin" diyerek akraba evliliklerini tercih ediyor, bu evliliklerden yarı at yarı insan, yarı keçi yarı Erman Toroğlu çocuklar doğuyor, gülünüyor eğleniliyordu.

O dönemlerden kalma bir hiyeroglif (yersen)
Eski Yunan'da evlenecek olan gençler arasında Engyesis adlı bir anlaşma yapılırdı. Bu anlaşma uyarınca Atina Belediye Başkanı nikahı şahitler önünde kıyar; hastalıkta, sağlıkta, zenginlikte, yoksullukta, Olympos'ta, Hades'te, kıskanç tanrıça Hera ayırana kadar birlikte olup olmayacakları sorulurdu. Nikahta bir yanda damat, bir yanda da gelinin vasisi yani kyrios bulunur ve "damat beye verilecek" para hesaplanırdı. Evet dostlarım yanlış okumadınız, Eski Yunan'ın güzelliklerinde biri de damat tarafına başlık ödenmesiydi. Ve bu anlaşmadan sonra gelinin tüm hakları damat beye devredilmiş olur ancak içip içip eve gelince karısını dövmemesi konusunda anlaşılmış olunurdu.

Eski Yunan'da bir Engyesis anlaşması (bakınız ne kadar da eski yunan)


Bu hayatta herşey to be continued...


30 Haziran 2015 Salı

Tarihin Ön Balkonu - İskandinav Mitolojisi


İSKANDİNAVA GİDEN AVLANIR

Günlerin bedelli askerlik yapıp yine de şafak sayan adamın ruh hali gibi enteresan geçip gittiği 2015 (m.s.) yılının bu yaz ayında Feripedia, İskandinav mitolojisine bir göz atmaktan çekinmiyor. (kıps) Gelin bakalım soğuk kuzey ülkelerinde ne nasılmış, nasıl değilmiş.

Yaratılış Efsanesi Vol.1

Başlangıçta boşluk vardı. Tanrılar space tuşuna çok basıyorlar, levellerden level beğeniyorlar, günlerini gün ediyorlar ve hatta iddaa oynuyorlardı. Bu boşluğun adı Ginnungagup'tu (başka bir şey olmasını beklemiyordum zaten). Dünya daha var olmamıştı. Çivisinin çıkmasınaysa daha çok vardı. İçinden 11 nehir akan Niffleheim'da ölüm var oldu. "Ölüm ölüm dediğin nedir gülüm, ben senin için Odin'i pıçaklamışım" düsturuyla yola çıkan Feripedia ekibi vara vara Niffleheim'ın güney sahillerine vardılar ve burada sıcacık bir yuva olduğunu gördüler. Buraya "Devlerin koruduğu yer" ya da "Ferdi Tayfur" anlamına gelen Muspell deniyordu. Devler buraya "Stur" yani "Siyah" derlerdi. Kibariye ise buraya "anacım" dedi. Neyse.

Niffleheim'daki nehirler donmuştu. Çünkü bu İskandinav dediğin yer zaten yazlar buzlu ve kurak, kışlar buzlu ve toto donduran bir iklim yapısına sahipti. Lakin heyhat! Muspell'deki kıvılcımlar (devlerin çıkarttığı kıvılcımlar olduğu kanısındayım, zira dişi dev yoktu) bu nehirleri eritti. Ama ne erime! Nutella kıvamına gelen nehirlerden taşan damlacıklar Ymir'i oluşturdu. Ymir kimdi? Ymir emekti. Ymir oluşunca, hazır yeni oluşmuşum gidip bir ter atayım diyerekten saunaya girdi. Saunada güzelce terini, gamını, kasavetini (!) atan Ymir'in attığı ter damlacıklarından dişi ve erkek devler oluştu. Devlerin aşkı büyük olacaktı.

Yaratılış Efsanesi Vol.2

Bu devlerin çıkarttığı kıvılcımların nehirleri (erdoğan) eritmesi sebebiyle ortaya çıkan damlacıklar en ilkel inek şeklini aldılar. İneğin adı, İskandinav dilinde "Sarıkız" anlamına gelen Audhumla idi. Bu inekcaaz Ymir'i besleyen inek olarak bilinir. Aynı zamanda Sütaş'ın kurucuları arasındadır. Audhumla denen inekcaaz bununla da kalmadı gitti tuz parçalarını yaladı. Yalarken yalarken bu tuz parçalarına insan şeklini verdi. (İskandinav mitolojisi mi tarım ve köyişleri bakanlığı tanıtım filmi mi belli bile değil) İlk insanın adı Hüsamettin'di ama İskandinavlar ona kısaca Buri dediler. Bu Buri nasıl olduysa bir oğlana sahip oldu. Oğlanın adı, en çok ülkemizde bulunan bir maden olan ve dünya lideri olma yolunda bize çok faydası dokunan (çamaşır deterjanı alanında özellikle) Bor idi.

Tam da bu esnada Odin, Vili ve Ve adlı tanrılar birleşerek bir koalisyon hükümeti kurdular. Ve Bor'a uygun bir yer yaratıp adına da Bolthor dediler. Şimdiki adı Yozgat olan bu yere de iki tane ağaç diktiler ki dikili bir ağaçları olsundu. Fakat bu ağaçlar düşünüyor, nefes alıyor, duyuyor, görüyor, maçlara gidiyor ve hatta oy verebiliyordu. Yani bu ağaçlar insan ırkının ilk modelleriydi. Erkek olan ağaca "Memetaliağaca" anlamına gelen Askr, dişiye de "ikeyaevimizinherşeyi" anlamına gelen Embla adını verdiler.

Erkek (sana göre sağdaki) ve Dişi (sağdakine göre soldaki) Ağaç


"Madem bu kadar şey yarattık, kendimize de bir yer yaratalım da güzel güzel oturalım..." diyerek kendi mekanlarını da yarattılar. Mekanlarına "aksarayyirgen" anlamına gelen "Asgard" adını verdiler. İskan müdürlüğü de yine bu Asgard'da kurulmuştur ve hatta İskandinav adının da buradan geldiğine inanılmaktadır. Kim inanmaktadır dersen, şahsen ben ikna oldum.


Odin (Asgard Belediye Açılışından Sonra)